Açıklama

Published on Haziran 6th, 2024

0

Stêrka Bolşewîk: Kayyuma, savaşa hayır!


Şimdiye kadar sınır ötesine birçok sefer yapıldı. Bu harekâtlardan istenilen sonuç elde edilemedi.  Çünkü Kürt ulusal sorunu, katliamlarla, bombalarla, imha ve inkâr ile çözülecek bir sorun değildir.

31 Mart yerel seçimlerinde, Hakkâri Belediye Başkanlığını DEM Parti kazandı. 2 Haziran’da Hakkâri Belediyesi gece saat 23:00 sıralarında ablukaya alındı. Belediyenin bulunduğu ve belediyeye çıkan tüm sokaklar sömürgeci devletin polisleri tarafından trafiğe kapatıldı. Sabahın erken saatlerinde ise belediyenin kapıları kırılarak baskın yapıldı. İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklama ile Hakkâri Valisi Ali Çelik Belediye Başkan Vekili olarak atandı. Hakkâri Belediye Eş Başkanı Mehmet Sıddık Akış Van’da gözaltına alınarak Hakkâri’ye götürüldü. 

Mehmet Sıddık Akış, 31 Mart yerel seçimleri için belediye başkanlığına aday olduğunda, seçime girmesinin önünde hiçbir engel görülmedi. Akış hakkında 2014 yılında açılan bir davanın 61’inci duruşması 5 Haziran’da Hakkâri 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Mehmet Sıddık Akış’a yargılandığı davadan 19 yıl 6 ay hapis cezası verildi.

Şaşırdık mı? Burası Türkiye. Kuzey Kürdistan’da ulusal baskıya karşı çıkan, Kürt kimliğinin tanınmasını isteyenler üzerinde savaş hukuku uygulanıyor. Türk hukuku, Türk devletinin, sermayenin çıkarlarını koruma kuralları üzerinden yükseliyor. Hakkâri Eş Belediye Başkanı görevden alınıp, tutuklanıyor. Sömürge valileri, Kuzey Kürdistan illerinde her türlü gösteri ve basın açıklamalarını yasaklıyor.

DEM Parti üzerinde tam bir abluka uygulanıyor. Her gün operasyon haberleri ile uyanıyoruz. Mahalleler, binlerce polis tarafından ablukaya alınıyor, evlerin kapıları kırılıyor ve insanlar gözaltına alınıyor. Yürüyüşler yasaklanıyor. En basit basın açıklamaları bile engellenmeye çalışılıyor! Tüm muhalif güçlere yönelen keyfi tutuklama ve baskılar tırmanarak sürüyor.  

Kuzey Kürdistan-Türkiye’de varlık nedenlerini kan, savaş, ölüm üzerine kurmuş olan savaş rantçıları var.  Bunların başında vatan bölünüyor çığlıkları atanlar, bölücü Kürtler fobisini yayanlar, bu fobiyi sömürerek güç ve oy devşirenler geliyor.  Milyonlarca oy alan bir parti yok sayılıyor! DEM’in kapatılması ve dokunulmazlıklarının kaldırılması çağrıları yapılıyor. Asıl bölücüler, besleme medyalarıyla ürettikleri yalanları yayanlar, seçmenlerin iradesini yok sayanlardır.  

Sömürgeci Türk devleti, yaz aylarında Güney/Batı Kürdistan’a sefer yapacağını daha önce açıklamıştı! Rojava’da yapılacak yerel seçimler, sömürgeci Türk devletinin müdahale de bulunmasının gerekçesi olarak deklere edildi. 2019’dan beri Medya Savunma Alanları sürekli olarak bombalanıyor. Askeri üsler inşa edildi. Rojava ise hemen her gün bombalanıyor. ABD emperyalistleri, Rojava’da benim askerlerimin olduğu alandan uzak durun, gerisi beni ilgilendirmez havasında.

Kürtlerin Rojava’da ne yapacaklarına karar vermesi ve bu yönde adımlar atması en doğal haklarıdır. Sömürgeci devlet, yerel seçimlerin yapılmasını Kürt devletinin kurulmasının bir adımı olduğunu öne sürerek yeni bir işgale hazırlanıyor. İşgal savaşının işareti 28 Mayıs’ta yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısının ertesinde yayınlanan bir bildiri ile verildi. Şöyle deniliyor MGK bildirisinde:

“Irak ve Suriye’de gasbettiği toprakları terör yuvası haline getiren PKK/KCK-PYD/YPG’nin ve ona sağlanan desteğin bölgemizdeki tüm unsurlarıyla birlikte bertaraf edileceği, milli güvenliğimiz ve komşularımızın toprak bütünlüğü hilafına herhangi bir oldubittiye fırsat verilmeyeceği vurgulanmıştır.”

Kürtlerin yaşadığı coğrafyadan PKK ve bağlı örgütlerin  “gasp ettiği topraklardan” söz ediliyor. Devamla,  “komşularımızın toprak bütünlüğü hilafına bir oldubittiye fırsat verilmeyeceği” tehdidi yapılıyor. Suriye’de işgalci bir güç konumunda olan sömürgeci devlet, Suriye’nin toprak bütünlüğünden söz etmesi sahtekârlıktır. Aynı zamanda bildiride yerel seçimlerin yapılmasını  “Oldubitti” ifadesiyle, “terör” devletine izin verilmeyeceği dillendirildikten sonra “ve ona sağlanan desteğin… bertaraf edileceği” ifadesi ile ABD emperyalizmine mesaj veriliyor.

MGK’dan iki gün sonra RTE, “Türkiye bölücü örgütün bir teröristan kurmasını asla izin vermeyecektir” şeklindeki tehditlerini sürdürdü. 31 Mayıs’ta ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Vedant Patel yaptığı basın toplantısında, sorulan bir soru üzerine şöyle dedi: “Suriye’de yapılacak her türlü seçim, BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararında belirtildiği üzere özgür adil şeffaf ve kapsayıcı olmalıdır. Bu şu anda Kuzey Suriye’de bu tür seçimler için koşulların mevcut olduğunu düşünmüyoruz, bunu Suriye’nin kuzeydoğusundaki bir dizi aktöre de ilettik” dedi. Bu açıklama ABD Şam büyükelçiliğinin X hesabından da paylaşıldı. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Vedant Patel’in yaptığı bu açıklama ile sömürgeci Türk devletinin işgali için yeşil ışık yakıldığı anlamına geliyor.

ABD emperyalizmi, Rojava Özerk Yönetimi’nin geleceği ile ilgilenmiyor. Özerk Yönetimi de tanıma yoluna gitmedi. Suriye Demokratik Güçleri’ne askeri destek verdi. 2019’dan Beri sömürgeci devletin kara harekâtlarına yeşil ışık yakmadı ama havadan saldırılara ya da uzaktan obüs toplarıyla atışlara da ses çıkarmadı. ABD, Rojava’daki askeri varlığını tehlikeye atmadığı sürece, sömürgeci T.C. devletinin sivil alt yapıya yönelik saldırılara, suikastlara vb. ses çıkarmıyor.

Şimdiye kadar sınır ötesine birçok sefer yapıldı. Güney/Batı Kürdistan defalarca havadan bombalandı. Bu harekâtlardan istenilen sonuç elde edilemedi. Elde edilemez de! Çünkü Kürt ulusal sorunu katliamlarla, bombalarla, imha ve inkâr ile çözülecek bir sorun değildir. Rüzgâr eken fırtına biçecektir. Kürtler, katliamlarla sınır ötesi operasyonlarla yok edilemez. İmha ve katliamlar ile güya sorunu çözmek istiyorlar! Ama nafile!  Ulusal sorunda inkâr ve imha siyasetinde Türk devleti diretiyor. Meseleyi “terör” sorunu olarak görerek, göstererek savaş ile çözmeye çalışıyor! Oysa ulusal sorunun tek bir çözümü vardır: Zoraki birliğin ortadan kaldırılması, ulusal baskıya son verilmesi, tüm uluslar ve milliyetler arasında tam hak eşitliğinin sağlanması, ayrılmak isteyen uluslara ayrılma hakkının tanınması gereklidir. Bu çözüm de ancak bir devrimi gerektirmektedir.

Kuzey Kürdistan-Türkiyeli işçilerin, emekçilerin Kürdistan halklarına karşı yürütülen işgal savaşından bir çıkarı yoktur. Faşist devletin 40 yıldır yürüttüğü savaş, Kuzey Kürdistan-Türkiyeli emekçilerin yaşamsal çıkarlarına ters karşı devrimci bir savaştır. Bu savaş, Kuzey Kürdistan-Türkiyeli işçilerin, köylülerin, emekçilerin baş düşmanı olan T.C.’nin çıplak çıkarları için yürütülen bir savaştır. Kürdistan parçalarında yürütülen savaş,  bölgedeki halklar, emekçiler arasında düşmanlığı körüklemektedir. Savaş, Kuzey Kürdistan-Türkiye içinde de militarist, faşist kliklerin güçlenmesine hizmet etmektedir. İşçi ve emekçilerin hak alma mücadeleleri geri plana itilmekte, ulusal çıkarlar adına demokratik hakların tırpanlanmasına hizmet etmektedir. Azdırılan şoven milliyetçilik ve ırkçılık çok daha büyük boyutlara varmaktadır. Sömürgeci savaş, Kuzey Kürdistan-Türkiye’de halklar arasında düşmanlığın körüklenmesine de fırsat yaratarak, gelecekteki olası bir özgür birlikteliği de olağanüstü zorlaştırmaktadır.

Sömürgeci devletin saldırılarının merkezinde Rojava halkları yer alıyor. Kürtlerin Rojava’da özerk örgütlenmeye gitmesi, Türk devletini çıldırtıyor.  Bir Türkü “dünyaya bedel” görenler, düne kadar “kart kurt”lu “dağ türkü” olarak görülen Kürtlerin gelinen yerde çok geri düzeyde olan talepleri karşısında bile öfkeleniyor, azgınlaşıyor. Kürtler, sokaklarda aşağılanmanın, sürek avının hedefi oluyor. Kürt ulusal hareketinin en önemli legal örgütlerinden biri olan DEM Parti’ye, PKK’yi terörist olarak adlandırması için baskı yapılıyor. Ya PKK’yi terörist adlandırır, mahkûm edersin, ya da yapılanlara katlanırsın mesajı veriliyor.

Kürtlerin T.C.’ye sahip çıkması, kendi kimliğini inkâr etmesi, Kürt öncü hareketi ile arasına mesafe koyması isteniyor! Kürt kimliğinin savunulmasının linç gerekçesi olabildiği bir ortamda, Kürdistan illerinde faşist devletin düzenlediği savaş devam ediyor.  Kürtlere karşı savaşın yoğunlaştırıldığı bir ortamda, tüm komünistler, devrimciler, ilericiler, gerçek demokratlar “Hepimiz Kürdüz” şiarı altında birleşmelidir. Bu özellikle Türk olan işçilerin, emekçilerin bugünkü acil görevidir.

Bu devletin çizdiği sınırları sorgulayan, bu coğrafyada Türkler dışında başka halkların da yaşadığını söyleyenler faşist devletin saldırılarına maruz kalıyor. Sömürgeci devletin üniter yapısını sorgulayan herkes faşist devletin saldırı hedefidir. Kürt halkına düşmanlığın ve saldırıların temelinde yatan, Kürtlerin ulusal bilince kavuşması ve T.C. devletinin “hepimiz Türküz” yalanını sorgulaması, kendileri için en basit, ulusal, demokratik hakları talep etme cüreti göstermesidir. Bu saldırılara karşı çıkmayan bir Türk emekçisi, emekçi sınıf kardeşlerine karşı “kendi burjuvazisi”nin kuyruğunda hareket ediyor demektir. Kendi öz sınıf çıkarlarına ihanet ediyor demektir.

Kürt halkı savaş değil, barış istiyor. Kürt halkı eşitlik, adalet, özgürlük ve kardeşlik istiyor. Kürt halkı ulusal baskı, zulüm, işkence, sürgün… istemiyor. Ve Kürt halkı tüm bu istemlerinde haklıdır. Sorun odur ki, bu istemlerin gerçek anlamda elde edilmesi ve bunların gerçekleşmesi bu sömürü düzeninde, soygun, talan ve sömürgeciliğin varlığını sürdürdüğü bu sistemde mümkün değildir. Ulusal baskının, zulmün, sömürgeciliğin kaynağı bu sömürü düzenidir, kapitalizmdir. Kürt ulusal sorunu da, ulusal baskı da bu sistemin ürünüdür ve bu sorunu, onu yaratanlar çözemez.

06 Haziran 2024

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑