Makaleler

Published on Haziran 26th, 2024

0

Öykümsü bir tatil ve dahası… | Gül Güzel


Seyahat/tatil anılarımı yazmayı ihmal ettiğim bir konudur. Kanada’dan İran sınırına kadar seyahat etmediğim çok az ülke kalmıştır. Ama seyahatlerime dair yazmayı hep ihmal ettim veya erteledim. Kanada’da 8 hafta boyunca gezdiğim Kızılderili köyleri, Niagara şelalesi ve Monreal, Toronto ve benzeri şehirlerine dair de!!! Ancak Kobane sürecinde bu ihmalkarlığımı biraz yendim ve o süreçte sınırdaki güncel katliam, gasp ve karşıt direniş mücadelelerimize dair az da olsa gözlemlerimi yazmıştım.

Modern Demokratik Otonomi yönetim şekliyle, Rojava devrimine benzerliğini düşünüp, 2024 tatilimi bu yüzden Katalonya/Barselona çevresinde geçirmeye karar verdim. Mayıs 2024’te bu ülkede 2 hafta tatil, gezi gerçekleştirdim. Kanımca bilinen tarihi gelişmeler ve siyasete pek boğmadan bu seyahatime dair bazı gözlemlerimi yazacağım.

Palmiyenin acılı doğumu…

Tatile gittiğim Katalonya sahil şehrinden biri olan Santa Sussana’da üç gün boyunca bir palmiye ağacını gözlemlemiştim. Kendisine yabancı olduğum bu bitkinin gövdesinde oluşan siyah kabuklu midye şeklindeki sert görünümlü kısımların nasıl bir şekil alacağını bilmek istiyordum. 3. Gün yine palmiyenin önünde durduğumda, siyah kabuklu kısımların çatlamış, açılan yerden taze beyaz/pembe filizlerin çıktığını ve açılan kabuklardan kana benzer bir sıvının yere kadar aktığını gördüm.

Bu durumu ilk önce  kadın/anne olarak yeni bir doğuma benzetmiş; bitkideki benzerlikle de her yeni doğumun böyle acılı-sancılı ve sonucun mutlulukla gerçekleştiğini düşünmüştüm. Bitkisel de olsa bu acılı yeni doğumu, kendi kimlik mücadelemin de büyük bedellerini benzeri şekilde vermek zorunda kaldığımı düşünüp hüzünlenmiştim. Daha detaylı geniş bir düşünce, değerlendirmeye girdiğimde ise aklıma, siyasi tutum, kimlik ve bundan kaynaklı mücadelelerinin yüzyıllardır ağır şekilde bedelini ödeyen yüzlerce/binlerce  tutsak/mahkumlar, İmralı mutlak tecriti ve Haziran 2024 ortalarında başlayan Kürdistan-Diyarbakır/Mardin bölgelerindeki doğanın, insanların ve diğer canlıların yakılmaları geldi. Aynı şekilde, inkar edilmek istenen kimliklerinden dolayı Almanya Cezaevlerinde şu an bulunan 13 Kürt siyasetçi örneğinde Hamburg Cezaevinde tutuklu bulunan Kenan Ayas gibi…

Sınırlarda başlayan sömürü aygıtı, modern kapitalizm!

Modern Kapitalizmin etkileri bulunduğumuz ülkenin de havalimanındaki kontrol noktalarında en belirgin haliyle başlıyor. Uçağın kalkacağı bölüme geçerken yanında açılmamış da olsa, asla içecek bir şey alamıyorsun. Böylelikle kontrolden sonraki bölümde uçağı beklerken susadığında, dışardakinden en az 3 kat pahallı bir içecek almaya mecbur ediliyorsun. Bu sistem uçak içinde de aynı şekilde devam ediyor…Ama bir yere gitme hedefin var ve tatil yapacaksın ya… Yani tatil yapabilecek durumdaysan,  içecek ve yiyeceğine de bu sınırlar içinde en az 3-4 misli fazla ödemelisin. Velhasıl havalimanları ve tatil beldeleri her yerde farksız olarak bu durumda…

Barselona ve hayal kırıklığım…

Uçak Barselon havalimanına inişe geçerken, heyecandan yüreğim daha hızlı atıyor ve aniden bir hayal kırıklığı heyecanıma üstün geliyor! Alçalan uçağın camından aşağı baktığımda görebildiğim bütün alan konteyna, silo, TIR ve benzeri endüstriyel malzemelerin depolanıp, transportu yapıldığı bir şehir, liman görünümü ile beynimi, gözlerimi, hayallerimi cezalandırıyor!!! Kendimi teskin etmeye çalışarak, kalacağım beldeye gidecek vasıtayı arayıp buluyorum ve bu şehir merkezinden kaçarcasına uzaklaşıyorum…

Tatil beldesi ve…

Toplam 12 saat süren yolculuktan sonra tatilimi geçireceğim Malgrat de Mar beldesine gelebildim. Bu kadar uzun, maceralı, pahallı bir yolculuktan sonraki ilk günümün sabahında yaptığım 3,5 km yürüşten sonra gökyüzünün – Akdeniz’İn maviliğine teslim olmasının orta yerinde, üzerimden uçmaya başlayan martıların kanat seslerine teslim oluyorum. Sonraki günlerde muktedir kapitalizmin inadına hülyamsı sabrımla, sonsuz bir seyran olmazsa da Katalonya’ya dair izlenim ve görüşlerim zenginleşecek. İnsan olma gereği, kötülükleriyle hayatlarımızı boğmaya, çekilmez kılmaya yeminlilere karşı evrimselleşmeyi başaracağız imgeleri geliyor aklıma. Ömür sevmeye yetmiyorken, nefret etmeyi hangi arada öğreniyoruz? ibaresinin metaforlaşmasıyla özgürlüğü çağrıştıran bir Özerk Otonomi alanındaki tatil düşüncelerimle…

Malgrat de Mar ve Santa Susanna beldeleri doğu İspanya’nın en Batı Akdeniz kenarında yer alıyorlar. Her iki belde, ince kumsal Akdeniz sahilini kilometrelrce uzunlukta paylaşıyorlar. Kumun inceliği ailelerin küçük çocuklarıyla sürekli gelip, zaman geçirmelerine olanak sağlıyor. Tabii çeşitli spor gruplarının da. En çok futbol ve voleybol gruplarının sportif çalışmalarına da bu ince kumlu deniz kenarı büyük olanak sağlıyor. Barselona denince futbol ve benzeri spor dallarını düşünmemek mümkün değil. Onun için kaldığım bu beldelerde, tatil otellerinden fazla Avrupa’ın çeşitli ülkelerinden en çok da Almanya’dan gelen spor eğitimi alan grupların kaldığı spor sallonlu oteller çoğunlukta.

En çok kaldığım şehir olan Malgrat de Mar yaklaşık 20.000 nüfusa sahip. Sahil boyundaki kumlu alan ile otel ve hediyelik eşyaların satıldığı alanın 500 metre arka tarafında ise meyve, sebze yetiştirilen tarlalar, seralar tarım alanları ve yüksek tepeli dağlar yer alıyor. Malgrat de Mar, doğa itibariyle, sivri tepeli dağları ve de bu alanlarda yapılan ev/köşklerin gece ışık görüntüsü bana Botan/Mardin’i çağrıştırıp, anımsatıyor.

Anlatımlara göre, bu belde büyük bir tarım alanı olduğu için mevsimlik işçilerin en çok gelip çalıştıkları bir yer. Bu yüzden mevsimlik – deniz kenarı işçileri anlamına gelen Malgrat de Mar ismi verilmiş.

Özgürlük abidesi

Malgrat de Mar Şehir merkezinde ise, dört yol ağzına yapılan Özgürlük Abidesi göz ve yürekleri dolduruyor… Bu abide 3 kadın, 3 erkek olmak üzere elele tutuşan 6 kişilik devrimci grubu sembolleriyle, dalgalanan Katalonya bayrağı da görüntüyü tamamlıyor. Abidenin üzerinde ise,’’1918 ile 2018 yılları arasında, 90 yıl boyunca grubumuzla çalışan tüm kişi ve kuruluşlara atfen’’ yazısı var. Bilindiği gibi, Katalonya/Barcelona, İspanya’dan dil ve kültür farklılığından dolayı özerk otonomisini almak için tam 90 yıl mücadele verdi. Gelinen aşamada ise, bugün Özgür Otonomi bir bölge halinde ve kendi kendini yöneten Katalonya meclisi var. Kendisi gibi verdiği Özerk Otonom mücadelesi nedeniyle, 2014’te Demokratik özerkliğini ilan eden Rojava’yı ise meclis kararıyla ilk tanıyan oldu. Tatilimi bu sene burada geçirmemin de en cazip yönü bu tutumuydu diyebilirim.

16 Mayıs güneşi bedenleri ısıtmaya pek yetmezse de aklım – kulağım hep bugün görülecek,’’Kobane kumpas’’davasında. 108 kişi hakkında yürütülen davada 18 kişi tutuklu yargılanıyor. Bu dava, hukuk/adaletten tamamen uzak sadece inkar, imha ve öc alma davası olma özelliğini taşıyor. O yüzden de Şakavari bir şekilde Selahattin Demirtaş’a şimdilik(!) 42 yıl hapis cezası verildi… Tatilde okumak için yanıma aldığım Selahattin Demirtaş’ın DAD adlı kitabı elimden kayıp yere düşerken içimden; zaman akıp giderken hayatın anlamını belirleyen şeyin ona, neyi ne kadar nakşettiğimizdedir dercesine, kitabı yerden alarak kenara bırakıyorum; gözlerimi dünyaya kapatmak istercesine…

Asansöre binemiyor😊)

Odama çıkmak için asansörün kapısındayken çiftlerden biri koşarak, asansörü durduruyor. Kapının arasında epeyce bekleyince, eşini niye gelmediği için eleşetirmeye yeltenirken ben,’’beyefendi bütün kapıyı bedeninizle kapattığınız için eşiniz asansöre binemiyor. Biraz kenara çekilseniz eşiniz de kapıdan içeri girebilecek’’diyorum ve üçümüz gülme krizine giriyoruz. Beyefendi şişmanlığından dolayı bütün kapı boşluğunu kapattığını nereden bilsin ki!!!

Yine birgün yukarı çıkmak için asansörün düğmesine basıyorum. Asansörün kapısı hemen açılıyor ve içinde iki yaşlı hanım hayretle bana bakıyorlar. Meğer onlar odalarına gitmek için çoktan asansöre binmişler ama gidecekleri katın düğmesine basmayı unutmuşlar…Asansöre bindiğimde şaşkın bir o kadar da sevinçle yüzüme bakan iki hanım,’’iyi ki, bindiniz. Yoksa biz burada daha çok bekleyecekmişiz’’ diyerek el ele tutuşarak odalarına gidiyorlar…

Güneş kadın merhaba!

Yine bir sabah yürüyüşmden sonra dinlenmek ve güneşlenmek için omuzumdaki hayluyla terasenin merdivenlerine doğru yürüyorum. Ben düşüncelerle yoğun halimle merdivenlere yöneldiğimde, aniden gözleri en mavi denizi kıskandırıp, utandıracak sıcaklıktaki maviliğe sahip bir kadın eşinin elini bırakarak önümde duruyor. Gözlerinin maviliğine ektiği samimi mutluluğu da yüzüne serpiştirerek, gülücükleriyle önümde duruyor. Mutluluk gülücükleriyle coşan bedeni de yüzüne eşlik ederken,’’Seni görmek ne güzel! Kırmızı saçların ve yüzündeki enerjine herdefasında uyan güzel geyimli kadın, sen ne güze bir güneşsin böyle’’ diyerek ve aynı söylemleri müzik tonuna çevirerek, etrafımda dönmeye, dans etmeye başlıyor. Yüzündeki sevecen gülücüklerine renk veren mavi gözleri, sözle dile getiremediği hayranlığını dans eşliğinde bana tattırıyor. Benden en az 10 yaş daha yaşlı olan bu İngiliz kadın, hayranlığımı pekiştirmek istercesine,’’Biz bu anın görsel fotoğrafını çekmeyeceğiz. Bu görüntüyü hep yüreklerimizde taşıyacağız’’ diyerek bana sarılıyor. Kendisini hayranlıkla bekleyen eşi gelip, elini tutarak merdivenlerden yukarı çıkarken de bana dönerek gülücüklerini merdivenlere serpiştirmeye devam ediyor…Martı kanadında rüzgar taşıyarak, yaşamak lazım dercesine… Ve öykümsü bir tatil…


 Kadının Kaleminden: Gül Güzel – 26.06.2024

Tags: ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑