..." /> Normandiya Çıkarması | Cihan Yıldız

Makaleler

Published on Haziran 3rd, 2024

0

Normandiya Çıkarması | Cihan Yıldız


Normandiya Çıkarmasının 80. yıldönümünde de tarih çarpıtıcıları, tarihi çarpıtmaya devam ediyor…


6 Haziran 2024, Nazi Almanya’sına ölümcül darbelerden birini daha indirmek için ABD, İngiltere ve Fransa’nın askeri güçlerinin Normandiya kıyılarına yaptıkları çıkartmanın 80. yıldönümüdür.

Tarih en taraflı ve siyasi bilim dalıdır, burjuva tarihçileri ve gericiler, tarihi olayları sürekli kendi sınıf bakış açılarına göre yorumladılar! Tarihi olayları, sürekli yineledikleri gibi somut olgulara göre değil, tarihsel gerçekleri çarpıtma yoluna başvurdular, başvuruyorlar. Tarihi gerçekler zaten onların anlattıklarından bambaşkadır, öyleyse tarihi gerçekler nelerdir?

Dünya, İkinci Dünya Savaşı’ndan önce esasta iki kampa bölünmüştü, Sovyetler Birliği’nin oluşturduğu sosyalist kamp ve liberalinden faşistine bir dizi değişik görünen ama özü bir olan devletlerden oluşan kapitalist kamp.

1929/1933 yılları arasında kapitalizm o zamana kadarki tarihinin en uzun ve en derin krizini yaşadı. Kriz işçi sınıfı ve emekçiler açısından bütün kapitalist ülkelerde mutlak yoksullaşma, işsizlik ve açlığın büyük boyutlara varması sonucunu verdi. Tarım krizi milyonlarca köylüyü sefalete sürükledi. 1929 krizi emperyalist devlet ve tekeller arasındaki pazar dalaşını da olağanüstü ölçüde kızıştırdı. Kapitalist kriz sonucu içte sınıfı mücadelesi yükseldi. Bir dizi ülkede devrimci bir durum ortaya çıktı. Bu gelişmeler sonucu, işçi hareketinin gelişmesini engellemek ve gelişmeyi bastırmak için faşistleşme ve faşizm gelişti. Savaş hazırlıkları artırıldı. Aynı dönem içinde, Sovyetler Birliği’nde sosyalizmin inşası tüm zorluklara rağmen hızla ilerliyordu. Sovyetler Birliği’nin varlığı ve sosyalizmin inşası ile komünizmin işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluşu için tek alternatif olduğu pratikte kanıtlanıyordu. Sovyetler Birliği’nde Bolşevizm’in yok edilmesi, bütün dünya burjuvazisinin önüne acil bir sorun olarak çıkıyordu. Faşistler bu işi en iyi kendilerinin yapabileceğini ispatlamaya çalışıyordu! Sovyetler Birliği’ne karşı emperyalist bir saldırı tehlikesi giderek artıyordu. Emperyalizmin iktidarı sömürge ve yarı-sömürgelerde de devrimci hareket sonucu sarsılıyordu. Çin Devrimi, 1927 yenilgisinin yaralarını sararak ilerliyordu. Vietnam’da komünistler önderliğinde köylüler belli bölgelerde iktidarı ele geçirmekte, İşçi-Köylü Sovyetleri oluşturmakta, toprak ağalarının topraklarına el koymakta idi. Dünya ekonomik krizi, emperyalist ülkeler arasında ki çelişmeleri şiddetlendirdi. Bir yandan kimi ülkelerde faşist diktatörlükler kuruluyor, diğer yandan savunması zayıf ülkelerin sırtından sömürgelerin ve nüfuz alanlarının yeniden paylaşılması uğruna savaş hazırlıklarına hız veriliyordu.

1933’te Naziler iktidara geldi. 1934’te Hitler Cumhurbaşkanı ilan edildi. Almanya’da faşizm kuruldu. Almanya’da faşizmin iktidara gelmesi, sadece işçi sınıfının zayıflığından kaynaklanmıyordu. Nazilerin iktidara yerleşmesi, Sosyal-Demokrat Partinin işçi sınıfına ihanetinin bir sonucu olarak açıklanamazdı. Nazilerin iktidara gelmesi aynı zamanda burjuvazinin zayıflığını da gösteriyordu. Çünkü burjuvazi iktidarını parlamentarizm ve burjuva demokrasisi yöntemleriyle sürdüremeyecek durumdaydı. Burjuvazi iktidarını sürdürmek için faşizme başvurmak zorundaydı.

Ekonomik krizin en derinden etkilediği ülkelerden biri de Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmış olan Almanya idi. Versay Anlaşması sonucu çok ağır tazminat yükü altına giren Almanya’da hoşnutsuzluk gittikçe artıyor ve işçi sınıfının öncü örgütü Almanya Komünist Partisi’nin (KPD) oyları sürekli yükseliyordu. KPD, uluslararası işçi sınıfının en güçlü partilerinden biri hâline gelmişti. Alman emperyalizmi, krizden siyasi çıkış yolu olarak, Hitler’in Nasyonal-Sosyalist Partisi’ni tercih etti. Sosyal-demokratlar, tarihteki bütün kritik durumlarda olduğu gibi, bu krizde de tercihlerini işçi sınıfından yana değil, sermayeden yana yaptılar ve Hitler’in başa geçmesinin yolunu hazırladılar. Nazi Partisi iktidara gelince, kısa zamanda çeşitli entrikalar ile tüm muhalefeti susturdu ve hummalı bir savaş hazırlığına başladı. Emperyalistler Hitler’in şahsında dünyayı “Bolşevik bela”dan kurtaracak gücü görmüşlerdi. Bu andan itibaren Almanya’nın savaş sanayisini kurup güçlendirmesinde başta İngiltere ve ABD olmak üzere tüm emperyalistler yardım ettiler. Alman emperyalizmi, 30’lu yılların ikinci yarısından itibaren açıktan saldırgan bir tutum takındı ve savaş hazırlıklarına başladı.

Sovyetler Birliği, gelen savaş tehlikesini görüyor ve buna karşı hazırlanmaya çalışıyordu. 1935 yılında Almanya, İtalya ve Japonya anti-Komintern paktta birleştiler. Sovyetler Birliği, bu faşist devletlerin dışında kalan ve doğrudan saldırgan bir tutum takınmayan güçler ile bu faşist devletlere karşı bir ittifak kurma arayışına girdi, fakat bu uğurda tüm çabaları sonuçsuz kaldı. Sovyetler Birliği’nin saldırgan devletlere karşı ortak güvenlik hattı oluşturma yönündeki her çabası, başta İngiltere ve Fransa olmak üzere emperyalist ülkeler tarafından “tarafsızlık” ve “karışmama” siyaseti ile geri çevrildi. “Karışmama” siyasetini Stalin, XVIII. Parti Kongresi raporunda şöyle tanımlıyordu:

“Karışmama siyaseti şöyle nitelendirilebilir: ‘Her ülke kendini saldırganlara karşı istediği ve savunabildiği gibi savunsun, bu bizi hiç ilgilendirmez, biz hem saldırganlarla, hem de onların kurbanları ile ticaret yapacağız’. Oysa gerçekte karışmama siyaseti, saldırıyı özendirme, savaşı zincirlerinden boşandırma ve dolayısıyla onu dünya savaşı haline dönüştürme hâline gelir.”

Gelişmeler Stalin’in ne kadar haklı olduğunu gösterdi. İngiltere ve Fransa, 1938 yılında Almanya ile Münih’te bir saldırmazlık anlaşması imzaladılar. İngiltere ve Fransa’nın hesabı, Almanya’nın Sovyetler Birliği’ne saldırıp, proletaryanın ilk anavatanını yok etmesiydi. Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı. Almanya ilkönce Sovyetler Birliği’ne değil, Polonya’ya, sonra da Fransa’ya saldırdı. Güney’de İtalyanlar, 1935’ten beri Uzak Doğu’da Japonlar, emperyalist paylaşım savaşına başlamışlardı. Buraya kadar savaş, esasta emperyalistlerin kendi aralarında yürüttükleri bir savaştı ve haklı yön, yalnızca Japon işgalcilerinin saldırısına karşı direnen Çin halkının İtalyan faşizminin işgaline karşı direnen Etiyopya halklarının vb. mücadelesinde dile geliyor ve fakat savaşın genel niteliğini belirlemiyordu.

Savaşın niteliği 1941 yılı Haziran’ında faşist Alman sürülerinin Sovyetler Birliği’ne saldırmasıyla değişti. Artık proletaryanın anavatanı Sovyetler Birliği de haklı taraf olarak savaşın içindeydi. Sovyetler Birliği bundan sonra faşistleri yurdundan temizleme ve bir karşı cephe kurma mücadelesi verdi.

1943 yılında Tahran’da buluşan Sovyetler Birliği, ABD ve İngiltere başkanları, faşist devletlere karşı bir ittifak oluşturdular. Faşist Alman sürüleri, 1943 yılında Stalingrad’da ilk büyük yenilgilerini tattılar ve savaşın seyri Sovyetler Birliği’nden yana değişmeye başladı.

Faşistlerin daha hızlı yenilmesi için yapılması gereken en önemli şeylerden biri de, anlaşıldığı üzere, diğer müttefik güçler tarafından Avrupa’da faşistlere karşı ikinci cephenin açılması zorunluluğu idi. Fakat bu ikinci cephe bir türlü “açılmadı”. Böylece faşist Almanya bütün gücü ile Sovyetler Birliği’ne saldırıyor ve biran önce Moskova’yı almak istiyorlardı. Faşistler Moskova’yı alamadıkları gibi, Stalingrad yenilgisinden sonra sürekli geri çekilmek zorunda kalıyor, Kızıl Ordu her gün yeni topraklar kurtarıyordu.

1944 yılının baharına gelindiğinde Kızıl Ordu, Nazi sürülerini Sovyetler Birliği topraklarından hemen hemen temizlemişti ve faşistleri Berlin’e kadar kovalamak için hazırlanıyordu, Sovyetler Birliği’nden sonra tüm Avrupa’nın faşizm belasından kurtarılması yakındı! İşte emperyalistlerin gönlü buna razı değildi, onlar tüm Avrupa’nın Kızıl Ordu tarafından kurtarılmasından yana değildiler ve bu yüzden 6 Haziran 1944’de Normandiya çıkarmasını gerçekleştirdiler. Doğu ve Batı cephelerinde artık tutunacak gücü kalmayan faşist Alman orduları yenilgi üstüne yenilgi alıyordu. 1945 bahar aylarında işgal edilen bütün topraklar kurtarılmış, Kızıl Ordu ile diğer müttefik güçler Elbe nehrinde buluşmuşlardı.

Fakat savaş, sadece faşist ülkelerin yenilmesi ve işgal altındaki toprakların kurtarılması ile sonuçlanmadı, Doğu’da Çin Komünist Partisi önderliğinde, hem Japon işgalcileri ülke dışına atılarak, hem de içte burjuvazi devrilerek bir halk cumhuriyeti kuruldu. Doğu Avrupa’da bir dizi ülkede komünistlerin önderliğinde anti-faşist cepheler iktidara geldiler. Her yerde komünist hareket zaferden zafere koşuyordu ve bu, emperyalistlerin canını çok sıkıyordu. Bu yüzden, savaşın bitiminden hemen sonra, cepheler yeniden oluşturulmaya başlandı. Sıcak savaşla yenilemeyen proletaryanın anavatanı Sovyetler Birliği, “soğuk savaş” ile yenilmek isteniyordu.

Bundan sonra dünya, tekrar iki kampa bölündü; önderliğini Sovyetler Birliği’nin yaptığı ve komünistlerin önderliğinde bir dizi halk demokrasisi ile yönetilen ülkenin dâhil olduğu sosyalist kamp ve bunun karşısındaki kapitalist kamp. Bu yeni kamplaşmada savaşın mağlubu(!) Almanya ile savaşın galiplerinden ABD, İngiltere, Fransa aynı kampta yer aldılar.

O zamanlardan bu yana, yaşanan en önemli değişiklik sosyalist kampta oldu. 1956 yılında yapılan Sovyetler Birliği Komünist Partisi 20. Kongresinde revizyonistlerin iktidarı tümüyle ele geçirmelerinden sonra, uluslararası proletarya, anavatanında büyük bir yenilgi aldı.

60’lı yılların ortalarından sonra ise Sovyetler Birliği, artık dünya pazarı için dalaşan büyük bir emperyalist güç hâline gelmişti. Bundan sonraki çatışmalar, görüldüğü gibi biri “sosyalist” diğeri kapitalist olan iki kamp arasında değil, biri görünüşte “sosyalist”, özünde emperyalist olan Sovyetler Birliği ile diğer emperyalist güçler arasında yürümüştür. 90’lı yılların başında sahte sosyalist Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra işin görünüşü aslına dönüşmüştür.

İkinci Dünya Savaşı öncesi, sırası ve sonrasındaki gelişmeler kabaca böyledir.

Gerçek mücadele sürekli proletarya ile her türden sömürücüler arasındadır. İngiltere, Fransa ve ABD, gelişen komünist hareketi ve onun anavatanı Sovyetler Birliği’ni yıkmak için Almanya başta olmak üzere faşist güçleri desteklemişler, fakat bekledikleri gibi savaş önce Almanya ile Sovyetler Birliği arasında değil, Almanya’nın önce Polonya’ya, ardından Fransa ve İngiltere’ye saldırmasıyla başlamıştır.

Almanya, 1941 yılında Sovyetler Birliği’ne de saldırınca, dünya çapında bir anti-faşist cephenin maddi temelleri ortaya çıkmıştır. 1944 yılı ortasına kadar, yani faşist Alman sürüleri Kızıl Ordu tarafından Sovyetler Birliği topraklarından atılana kadar, ABD ve İngiltere ikinci cepheyi açmamışlardır. Bunda gayeleri açıktır: Sovyetler Birliği’nin iyice yıpranması ve Kızıl Ordu tarafından darmadağın edilen Alman ordularının açılacak ikinci cephe ile kolayca yenilmesi! İkinci Dünya Savaşı’nın gerçek yükünü Sovyetler Birliği çekmiştir, Avrupa’yı ve insanlığı Nazi belasından kurtaran da Kızıl Ordu’dur.

Savaşın sonunda emperyalistler, savaş başlarken düşledikleri “Bolşevizm belası”ndan kurtulmak bir yana çok daha büyük bir Bolşevik tehlike ile karşı karşıya kalmışlardır. Savaş öncesinde tek sosyalist ülke olarak Sovyetler Birliği var iken, savaş sonucunda hedef olarak komünizme varmayı gören bir dizi halk demokrasisi devleti ortaya çıkmış, uluslararası proletarya saldırıya, emperyalizm savunmaya geçmiştir. Bunun sonucunda sıcak savaş ile yıkılamayan Sovyetler Birliği’ne karşı “soğuk savaş” başlatılmıştır.

Burjuvazinin korkusu, Normandiya çıkarmasının gerçekleşmemesi hâlinde, ihtimal olan tüm Avrupa’nın Kızıl Ordu tarafından kurtarılmasıdır. Bu yüzden sürekli Normandiya çıkarması öne çıkarılmakta ve Nazi Almanya’sına asıl darbenin bununla vurulduğu iddia edilmektedir. Bu kuyruklu bir yalandır. Normandiya çıkarması, Kızıl Ordu tarafından faşist Alman sürülerinin işi esasta bitirildikten sonra gerçekleştirilmiştir. Savaşın dönüm noktası, Normandiya çıkartması değil, Stalingrad’dır!

İkinci Dünya Savaşı’nın üzerinden 79 yıl geçti. İkinci Dünya Savaşı’nın ağır yükünü Sovyetler Birliği omuzladı ve 27 milyon Sovyet vatandaşı anavatan savaşında yaşamını yitirdi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da savaşlar durmadı ve bu savaşlarda milyonlarca insan öldü. Şimdi emperyalist büyük güçler, Üçüncü Dünya Savaşı’na hazırlanıyor. Yapılması gereken bir dünya savaşının engellenmesi için yapılması gereken her şeyi yapmaktır.

Kahrolsun tarih çarpıtıcıları!

Ya Barbarlık Ya Sosyalizm!


Cihan Yıldız – 03.06.2024

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑