Makaleler

Published on Haziran 16th, 2024

0

Çanlar kimin için çalıyor? | Cihan Yıldız


Her şeye rağmen… Emperyalist barbarlığın tek alternatifi var: Sosyalizm! İnsanlığın geleceği yeni Ekimlerde!

Burjuvazi komünizmin “ölümünü” kutlayıp duruyor. Çanlar çalınıyor güya komünizmin cenazesi için… Her gün, her saat, her dakika medyanın çeşitli bölümleri işçilerin, emekçilerin kafasına bir temel düşünceyi yerleştirmeye çalışıyor: Kapitalizm insanın doğasına uygun olan sistemdir… Kapitalizmin siyasal üstyapısı olan burjuva demokrasisinin, “özgürlükçü, demokratik” sistemin alternatifi yoktur… Onun bütün alternatifleri bireysel özgürlükleri yok etmeye yönelik sistemlerdir… Kapitalizmin alternatifi olarak ortaya atılan komünizm pratikte iflas etmiştir; onun pratikte yürüdüğü, “yaşayan sosyalizm” ülkeleri, alternatifi olduğu iddiasındaki kapitalist ülkelere göre, bireysel özgürlüklerin daha sınırlı olduğu, “herkes için geçerli kural ve yasalar”, “hukuk’un üstünlüğü” vb. yerine keyfiliğin daha fazla olduğu, halkın refahının daha geri olduğu ülkeler olmuş, sonunda bu ülkelerin halkları fırsatını bulduklarında tercihlerini kapitalizm lehinde yapmış, cebire dayalı “sosyalist rejimler” yıkılmıştır.

Teoride belki kulağa hoş gelen “eşitlik”in pratikte işlemediği, eşitlik adına yola çıkan Marksizm’in pratikte “totaliter” rejimleri ortaya çıkardığı, sonunda çöktüğü görülmüştür. İnsan doğası gereği, bireycidir. Toplumsal zenginlik sonuçta bireylerin tümünün bireysel çıkar dürtüsünün sonucu ortaya çıkar ve toplumsal zenginliğin paylaşılması da bu toplumsal zenginliğe bireysel katkı ölçüsünde olur. Zenginlerin zenginliği, yoksulların yoksulluğu pazar ilişkileri üzerinden hakkaniyetle ayarlanır ve hep olacaktır. Akıllı ve açıkgöz olanların, diğerlerine göre daha girişimci olanların, daha çok çalışanların vb. zengin olması sözkonusudur. Eğer birileri bireysel özgürlüklerini zengin olmak için kullanamıyorsa, suçlu olan odur. Doğada da güçlüler daha zayıf olanların aleyhine varlıklarını sürdürmektedir. İnsan toplumunda da bu böyledir. İnsan düşünen ve bencil bir hayvandır, bireycidir. Her kişi kendini düşünür ve düşünmelidir. Hâl böyle olduğu için de “kollektif mülkiyet” düşüncesi üzerine kurulu komünizm insan doğasına aykırıdır. Yürümez. Yürümeyeceği de görülmüştür vb. vs.

Yüzbinlerce insan; bilim adamı/kadını, profesör, “filozof”, yazar… bu düşünceleri üreterek “hayatını kazanıyor”. Yüzbinlerce “sanatçı” bu düşünceleri estetik biçimler içine sokup öykü, şiir, roman, tiyatro oyunu, film, tv oyunu, resim, heykel vb. hâline getirerek “hayatını kazanıyor”. Yüzbinlerce medya çalışanı bu düşünceleri her gün basılı, duysal, görsel medya araçları üzerinden milyarlarca insana ulaştırarak “hayatını kazanıyor”.

80’li yılların sonu, 90’lı yılların başında kendine sosyalist diyen, bütün dünyada da burjuvazinin sosyalist/komünist diye adlandırdığı “Doğu Bloku”nun çökmesini burjuvazinin ideoloji üreticileri, teorisyenleri, propogandacıları “komünizmin sonu”, “komünizmin çöküşü”, “kapitalizmin komünizm üzerinde nihai zaferi” vb. olarak ilan ettiler! Küba gibi, Kuzey Kore gibi hâlâ sosyalist olduğunu söyleyen rejimlerin varlığı, devasa “Doğu Bloku”nun çöküşü ile karşılaştırıldığında devede kulak kalıyor, kapitalizmin “nihai” zaferi açısından önemsiz ve süreç içinde zaten yine kapitalizm lehine çözülecek soruncuklar olarak görülüyordu. O zamandan bu yana zil çalıp oynuyor, kutlamaları sürdürüyor dünyanın her yanında burjuvazi. Burjuvazi komünizmi 20. yüzyılın geçici bir hevesi olarak görüp göstermeye özel önem veriyor. Kuzey Kürdistan-Türkiye’de de burjuvazi açısından komünizm –şimdilik– en acil tehdit ve tehlikeler sıralamasında,  etnik “bölücülüğün” ardından ikinci sıraya düştü. 1970’li yıllarda –artık nasıl olacaksa– “komünizmi bir gece ansızın gelebilecek” bir öcü olarak görüp gösterenlerin sözcüleri şimdi onunla ince ince gırgırlarını bile geçebiliyorlar.

Gerçekte dün olduğu gibi bugün de burjuvazi, kapitalizmin tek bir gerçek alternatifi olduğunu, onun da sosyalizm, komünizm olduğunu adı gibi biliyor. Ve dün olduğu gibi, bugün de burjuvazi, bir yandan komünist örgütlere ve kişilere azgınca saldırıp komünist örgütlerin güçlenmesini karşı devrimci şiddetle engellemeye çalışırken, bir yandan da yalanla, demagojiyle komünizmin emekçi yığınlar içinde yayılmasını, kök salmasını imkânsız kılmaya çalışıyor.

Burjuvazi kendisi için gerçek bir öcü olan komünizmi –o onun için gerçek bir öcüdür, çünkü komünizm burjuvazinin sınıf olarak varlığına son verecek, onun el koyduğu toplum değerlerini, yine topluma verecektir– emekçi yığınlar için de öcü olarak göstermek için her türlü sahtekârlığı yapmaktadır.

Bu sahtekârlıkta ne yazık ki, sosyalizm adına konuşan fakat savunduklarının sosyalizmle ilgisi olmayan bir dizi revizyonist ve oportunist de burjuvaziye –kimi bilerek, kimi bilmeyerek– yardımcı olmaktadır.

Burjuvazi dün olduğu gibi, bugün de –tersini hergün ilan etse de– komünizmden öcü gibi korkuyor. Bu bağlamda burjuvazinin “komünizm öldü”, “bitti”, “gitti”, “tarihin çöplüğüne karıştı” vb. çığlıkları, –emekçileri kandırma yanında– korkuyu yenmek için mezarlıkta ıslık çalmanın işlevini de görüyor!

Komünizm değil, çöken, yıkılan, ölen…

Neden ölmedi komünizm, neden ölmez? Neden haklıdır burjuvazinin komünizmden korkusu? Komünizm, gerçekte kapitalizmin bağrında bulunan çelişmelerin gidiş yönünün toplumun bilimsel bir çözümlenmesi temelinde ortaya konmasının adıdır. Komünizm, sömürücü, kapitalist toplumda, sınıflar arasındaki zıtlıktan doğan sınıf savaşımının, kaçınılmaz olarak “mülksüzleştirenlerin, mülksüzleştirilmesi”ne, toplumun zenginliğinin topluma geri verilmesine götüreceği bilimsel öngörüsünün adıdır.

Sömürü ortadan kaldırılmadıkça, bir yanda bir avuç asalak sömürücü, diğer yanda emeklerinin ürünlerine “sermaye sahipleri” tarafından el konulan milyonlarca yoksul emekçi olduğu sürece, komünizm ölmez!

Dünyanın hâline bir bakın, komünizmin neden ölmediğini ve ölmeyeceğini anlarsınız!

Bizzat emperyalist dünyanın Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası vb. kurumları, bir yandan zenginlik olağanüstü boyutlarda artarken, diğer yanda bu zenginliğin paylaşımındaki adaletsizliğin de görülmemiş boyutlarda arttığını tespit ediyor. Dünya önce kendi içinde, emperyalist zengin metropoller ve yoksul bağımlı ülkeler biçiminde ayrılıyor ve zenginlerle yoksullar arasındaki uçurum giderek büyüyor! Yoksullar içinde bir bölümünün –ki bunlar dünya nüfusunun çoğunluğunu oluşturuyor– hali, kelimenin tam anlamıyla içler acısı. Açlıkla, ölüm arasında gidip gelen yüzmilyonlarca insan var. Bütün ülkelerde, en zenginleri de dahil olmak üzere, adaletsiz gelir dağılımı gündemde. Komünizm bu hastalığın ilacı, geleceğin umudu… Onun için ölmez!


Cihan Yılmaz – 16.06.2024

Tags:


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑