İşçi Sınıfı

Published on Haziran 23rd, 2024

0

İşçi sempozyumunda kadın işçi mücadelesi ve deneyimleri tartışıldı

Birleşik İşçi Hareketi, Kadın İşçinin Sesi ve Limter-İş Sendikası tarafından düzenlenen “21. Yüzyılda İşçi Sınıfı Hareketi, Deneyimler, Eğilimler” sempozyumunun ilk günü “Kadın İşçi Mücadelesi, Arayışlar, Örgütlenmeler” başlığı altında kadınların mücadele deneyimleriyle tamamlandı. Sempozyum yarın Şişli’deki Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Evi Tiyatro Salonu’nda devam edecek.

15-16 Haziran direnişinin yıldönümünde gerçekleştirilen ve gözaltında katledilen komünist işçi önderi Süleyman Yeter’e atfedilen “21. Yüzyılda İşçi Sınıfı Hareketi, Deneyimler, Eğilimler” sempozyumunun ilk günü sona erdi.

Sempozyumun ilk günü üçüncü oturum olan, “Kadın İşçi Mücadelesi, Arayışlar, Örgütlenmeler” başlığıyla tamamlandı.

Dünkü üçüncü oturumda, Bahar Gök, “Kadın İşçi Dergisi Deneyimi: Feministlerin İşçi Sınıfı Mücadelesi”, Nazan Gevher Çam Ay “Mor Liste Deneyimi, Öğrettikleri”, Serpil Topal, “Sosyalist Kadın İşçi Çalışması Deneyimi”, Tülay Korkutan “İMECE- Ev Emekçisi Kadın Mücadelesi” başlıklarında sunum yaptı.

UÇAR: KADIN ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİ BİRBİRİNDEN DAHA ÇOK ÖĞRENİYOR
Oturumun moderatörü Sezin Uçar, kadın özgürlük mücadelesi, kadın işçi mücadelesi, deneyimleri, ihtiyaçlar, olanakları tartışacaklarını söyledi. Emperyalist küreselleşme çağının kadın emeğini toplumsallaştırdığını, sınıf çelişkisinin yanı sıra cins çelişkisini de büyük oranda derinleştirdiğini vurgulayan Uçar, “Bu aynı zamanda kadın özgürlük mücadelesinin gelişimine hizmet eden bir olgu. Yakın zamanda dünyanın çeşitli yerlerinde kadın grevleri yaşandı Latin Amerika’dan Almanya’ya Kürdistan’a Rojhilat’a ayaklanmalar yaşandı. Hepsi mücadelemizi geliştirmemiz bakımından önemli deneyimler. Kadın özgürlük mücadelesi diğer toplumsal kuvvetlere göre birbirinden daha çok öğrenen deneyimler” dedi.

GÖK: KADIN İŞÇİLERİN YAŞAMLARINA DOKUNDUK
Oturumun ilk sunumunu yapan Bahar Gök, feminizmin sınıf mücadelesi yürütmediğini söyledi, ezilen sınıflar arasında, kadınların hak temelli mücadelesini büyütmeye çağırmakla yetindiğini aktardı.

Kadın İşçi Dergisini 2020 Ekim’inde kurduklarını aktaran Gök, mavi yakalı işçilerin görünmediğini, ancak kadın işçilerin daha fazla görünmediğini söyleyerek, tüm emek örgütlerine eşit mesafede durarak, kadın işçilerin çıkarı doğrultusunda çalışma yürüttüklerini söyledi. Sendikalara itici bir güç gerektiğini ve bunu amaçladıklarını aktaran Gök, “Doğrudan dikey örgütlenme yapmamamıza rağmen kadınlarla kalıcı ilişkiler kurduk. Nedeni de yaşamlarına dokunmaya başlamamızdı. Bu kalıcı ilişki, birikimi paylaşan, yeni bir politika üretmeye götüren ilişki biçimine dönüştü. Ama şöyle bir dönüştürücü etkisi olmuyor, hem sendikalarda hem bağımsız yerlerde patronlar çok güçlü. Sendikalar da çok güçlü ama emek ve sınıf mücadelesi içinde kimin çıkarlarını gözeteceği konusunda silikleşmiş konumu var” dedi.

Sendikalar ve siyasal faaliyet yürüten partilerin kadın işçileri örgütleme politikası olmamasını eleştiren Gök, “Ya sendikaların ya da partilerin kendi çıkarları doğrultusunda kadın işçileri geri itme durum var. ‘Kadınlar da’ ekiyle hep bir dışarıda tutma hali var. Biz bunları konuşarak, özel alana girerek siyasal yapılar ve sendikalarda zaman zaman kırılmalara yol açtık. Bunun iyi bir şey olduğunu düşünüyoruz. Ve bunun kendi içinde sesini daha fazla yükselttiğini, sözünün daha fazla eyleme dönüştüğünü gördük; Acarsoy, Farplass, Mitsubisi direnişi örnektir. Feminist dayanışmanın hangi süreçlerde ve nasıl sergilenmesi gerektiğine dair bu örnekler güçlü” diye konuştu.

‘NOVAMED VE FLORMAR DİRENİŞLERİ CİNSEL TACİZ, MOBBİNG KAVRAMINI OLUŞTURDU’
Novamed ve Flormar’da başlayan örgütlenme ve mücadele deneyiminin işyerlerinde cinsel taciz ve mobbing kavramının oluşmasına yol açtığını vurgulayan Gök, “Kadınlar Birlikte Güçlü’nün feminist örgütlerin desteğiyle Novamed Türkiye tarihinde iz bırakan bir şey oldu. Kadınlar çekingenliğini atıp hamilelikten, tuvalet iznine kadar yeniden gördük ki erkeklerle eşit değiliz. Sınıf karşısında eşit konumlanmış gibi olsak da o fabrikalarda ücretten iş yüküne kadar kadınlar daha çok sömürülüyor. Bu örnekler üzerinden söylüyorum sendikal mücadeleyi yürüten öncüleşen, özneleşen kadınlar oluyor” dedi.

Ancak bu özneleşen kadınların sendikalarda yönetici olarak konumlanmasına sendikalardaki erkeklerin engel olduğunu aktaran Gök, kadın işçilerin direnişin reklam yüzü olarak görüldüğünü belirtti.

Novamed direnişinin kadın işçi mücadelesi bakımından özgün yanlarına değinen Gök, Novamed’de direnen kadın işçilerle kadınların, feminist dayanışmanın başarılı bir şekilde kurulduğunu söyledi. Sendika yönetiminde solcuların olması, sendikanın kadın yapısı ve bir kadın dergisi çalışmasının olumlu etkilerine değinen Gök, feministlerin uluslararası sendikaların kadın birimlerini harekete geçirdiğini söyledi. Bu direniş sürecinde feministlerin de toparlanma süreci yaşadığını söyleyerek, “Hem feministler kazanarak çıktı, hem kadın işçiler az olmalarına rağmen kazandı. Sendikaların görünümünde kadınlar arttı. Toplumsal cinsiyet açısından ‘kadının beyanı esastır’ maddesi konuldu. İşçi sendikalarında bir ilkti” değerlendirmesinde bulundu.

‘FLORMAR, NOVAMED, DESA BİR EŞİK ATLATTI’
Flormar işçilerinin direnişini de anlatan Gök, burada kısmi kazanım elde edildiğini, nedenini ise sendika başkanının AKP’li olması olarak açıkladı. Sendika yönetiminde AKP’lilerin etkili olmasının ardından ilk saldırılan alanın kadınlar olduğunu vurgulayan Gök, kadın dergisinin fonksiyonunu yitirdiğini, dergi çalışmasını yürüten Necla Akgökçe’nin üzerine yüründüğünü söyledi. Flormar direnişinde güçlü bir kadın, feminist dayanışma yaşanmadığını, örgütlü kadın mücadelesiyle yan yana gelinemediğini aktaran Gök şöyle konuştu: “Kısmi kazanılmış da olsa Novamed, DESA, Flormar bir eşik atlattı. Ama o eşik atlandıktan sonra uzun bir süre özgün olarak kadın işçi direnişi olarak adlandırılan bir direniş hatırlamıyorum. 2022 yılında Acarsoy Tekstil direnişine denk geldik. 5 kadın atıldı 4 kadın direnişe başladı. Gördük ki Novamed’deki koşulların aynısı ve daha vahşi şekilde devam ediyor. Ama bizim pasif diye değerlendireceğimiz ama kimi zaman gruplar halinde örgütlü şekilde karşı duruş var ama Emine Bulut gibi öldürülürsünüz gibi tehditler savruluyor. İş kazaları, fazla mesailerin kesilmesi, regli dönemlerinde kıyafetleri lekelenmesine rağmen izin verilmemesi, erkek işçilerin kıyafetlerine müdahale ederek ‘beni tahrik ediyorsun’ diye aşağılık konuşması, erkekler istediği saatte molaya çıkarken kadınların mola yapamaması yönünde şikayetler İnsan Kaynaklarından geri döndü.”

Kadın işçilerin erkek işçileri de örgütlemeye çalıştıklarını ancak erkek işçilere sunulan kısmi olanaklar nedeniyle “Bizim keyfimiz yerinde sendikaya ihtiyacımız yok” dediklerini de aktaran Gök, aynı işi yapan hatta daha fazla çalıştırılan kadın işçilere erkek işçilerle aynı ücret ödenmediğini belirterek, “Eşdeğer işe eşit ücret” talebini dillendirdiklerini hatırlattı.

Yoksulluğa Feminist İsyan ve Kadınlar Birlikte Güçlü’nün yürüttüğü kampanyaya ilişkin de bilgi veren Gök, Acarsoy’da kapı önü direnişi sürecinde yüzde 50+1 çoğunluğu sağladıklarını, feminist kampanyayla fabrikanın iplik ürettiği tüm mağazalara etiket yapıştırıldığını, mağazalar önünde açıklama yapıldığını, firmalara mail atıldığını anlatarak, sürecin kazanımla sonuçlandığını söyledi. Aynı fabrikada çalışmak istemediklerini söyleyen kadın işçilerin fişlendiğini, sendikanın sembol kadın işçileri tasfiye ettiğini belirten Gök, Farplas deneyimine de değindi.

Kadınların en öne çıkan talebinin kreş olduğunu aktaran Gök, bunun talepten öteye geçemediğini, beyaz yakalılara sunulan kreş hakkının mavi yakalılara verilmediğini söyledi.

Gök, kadın işçi mücadelesiyle destekçi değil, dışarıdan örgütleyen bir bakış açısıyla ilişki kurulması gerektiğini belirtti.

AY: TAŞERON İŞÇİLERİN KADROYA ALINDIĞI KANDIRMACASI
Mor liste mücadelesini anlatan Nazan Gevher Çam Ay, 2018 yılında belediye şirketlerindeki taşeron işçilerin kadroya alındığını ancak bunun kandırmaca olduğunu söyledi. Taşeron sisteminin devam ettiğini vurgulayan Ay, bu işçilerin tek bir işkoluna bağlandığını ve sendikal örgütlenmenin önünün açıldığını, Genel-İş’te örgütlendiklerini kaydetti. 

Sendikaya girmesinin ardından temsilci olduğu süreçte sendikalardaki erkek egemen yapıyı gördüğünü anlatan Ay, “Kişisel hikaye gibi anlaşılıyor, temsilci olduğumda tek kadındım. Sendikada suratımıza tokat gibi çarpan, sendikal mücadeleye dahil olmamızı engelleyen bütün barikatlar önümüzde” dedi.

‘MOR LİSTE OLUŞTURULDU’
Bu erkek egemen yapıyı “Beş bıyıklı” diye tanımlayan Ay, bu erkeklerin kreşin sadece kadınları ilgilendirdiğini söylediğini bunu kabul etmeyerek mücadeleye başlayarak sendika kongresinde Mor Liste oluşturduklarını anlattı. Seçimlere 15 gün kala sadece kadınlardan oluşan bir liste oluşturmak için yola çıktıklarını, bir saha çalışması yaparak otuz kişilik liste oluşturduklarını anlatan Ay, sınıfı böldükleri, cinsiyetçi oldukları söylendiği için daha fazla hırslandıklarını ve kongrede kürsü konuşması yapmaya kararlı olduklarını vurguladı.

Kongredeki konuşmayı 30 kadının hazırladığını ve büyük bir deneyim edindiklerini aktaran Ay, toplu sözleşme sürecinde de kadınlar olarak TİS’te yer almasını istedikleri maddeleri hazırlayarak şube yönetimine sunduklarını söyledi. Eşit temsil istediklerini ancak bu maddenin çıkarıldığını belirten Ay, “Biz maddelerimizi savunacağız dedik ve öyle yaptık” diye konuştu.

CHP’li belediyelerde örgütlenme, direniş ve işçi mücadelesinin kolay olduğunun büyük bir yanılgı olduğunu vurgulayan Ay, “Patron aynı” dedi. Ay kazanımlarına ilişkin de şu bilgileri aktardı: “Şiddet, taciz konusunda kadın komisyonu oluşturulmasını istedik. Kadın beyanı esas olmalı, erkekler karar veremez. Kadın kotası uygulayacaksınız dedik. Regl izni çok önemli. 8 Mart’ın ücretli izin günü olması, kreş meselesinin bütün kadın işçiler tarafından kullanılması, babalık izni koyduk. Bunun gibi pek çok maddeyi toplu sözleşmede geçirdik. Çok büyük bir ağ oluştu. Sendikaların işleyişinde bir terslik var, bürokrasi var. Onu damarlarınızda hissediyorsunuz.”

‘MOR LİSTE İLK KADIN ŞUBE BAŞKANI SEÇİLMEMİ SAĞLADI’
Mor liste mücadelesinin sonrasında şube kongresinde adaylık sürecine evrildiğini ve ilk kadın şube başkanı olarak seçildiğini aktaran Ay, “Ama yetmiyor. Herkese eşit temsil olsun, o zaman bizim de şube yönetimimizin eşit temsil olması gerekiyor dedik. Yönetim listemizde kotayı uyguladık. Bu birikimlerin tamamı aslında güzel. İnsana dönüp baktığında iyi geliyor” diye konuştu.

Mor Liste’nin sendikalardaki kadın mücadelesi bakımından çok önemli bir deneyim sunduğunu vurgulayan Ay, “Bütün sendikalarda eşit temsil meselesi sesli anlatılmalı. Kadın işçiler de, da değil. Biz de mücadelenin parçasıyız. Ne zaman Kadıköy’de eylem yapsak, bu eylemlerin her türlü direnişin en önündedir. Kadınlar açısından bir genel bir de sendikalara dair politika yürütülmesi gerektiği açıktır” dedi.

TOPAL: TİS’LERDE KADINLARIN ADI SADECE DOĞUM İZNİYLE ANILIYOR
Kadın İşçinin Sesi Sözcüsü Serpil Topal da Serpil Topal, “Sosyalist Kadın İşçi Çalışması Deneyimi” üzerine sunum yaptı. Kadınların evlerinin kapısının eşiğinden çıkma mücadelesi verdiğini, ardından çelişkilerle yüzleştiğini söyleyen Topal, “Emperyalist küreselleşme sürecinde bu saldırılar çerçevesinde kadınların da çeşitli etkilenmesi var. İki boyutlu görüyoruz daha çok. Emperyalizmin küresel olarak sadırıları kapsamında bir yandan kadınları erkek egemen anlayışla, erkek egemen sistem içinde eve dört duvar arasına kapatarak, toplumsal olarak kadına biçilen rolleri yerine getirmesini beklerken, diğer yandan da ucuz iş gücü olarak toplumsallaşmasının önünü açmıştır. Kadınlar bugün coğrafyada bütün iş alanlarında her zerresinde kendilerini emeğiyle var etmekte” diye konuştu.

Kadın işçilerin direnişte o hareketi göğüslediğini, aynı zamanda kendi hakları ve özgürlüğü mücadelesi yürütmesi gerektiğini kaydeden Topal, toplu sözleşme süreçlerinden kadının işçinin adının sadece doğum izninde geçtiğini söyleyerek bunu eleştirdi. “Bu hem kadın mücadelesi adına, hem de sınıf mücadelesi adına büyük bir eksiklik” değerlendirmesinde bulunan Topal, sendikalardaki erkek egemenliğinin 8 Mart’ın ücretli izin günü kabul edildiği TİS’in uygulanabilmesini zorlaştırdığına dikkat çekti.

Kadınların fabrikanın yanı sıra evlerde çifte mesaiye hapsedildiğini hatırlatan Topal, bazı toplu sözleşmelerde kreş hakkının ücrete dönüştürülmesi talebinin gündeme getirildiğini, kadınların böyle bir talebi olmadığını söyledi. İşyerlerinde kreş açılmasının kadın işçi üzerinden tarif edilmesinin yanlış olduğunu vurgulayan Topal, çocuğun erkek işçinin de çocuğu olduğunu ve kreşin kadınlar üzerinden tanımlanmaması gerektiğini, kreş mücadelesini erkek ve kadın işçilerin birlikte  yürütmelerinin önemine vurgu yaptı.

Kadın İşçinin Sesi’nin yeni kurulduğunu, ama fikri ve politikasının uzun yıllardır kadın işçi mücadelesi içinde varlığını sürdürdüğünü kaydeden Topal, kadın işçilerin dahil olduğu direnişlerdeki mücadele deneyimlerini aktardı.

ETF Tekstil’de direnişçilerin yüzde 80’inin kadınlardan oluştuğu, ancak Novamed direnişindeki kadar güçlü bir kadın dayanışması sağlanamadığı eleştirisini yönelten Topal, “Kadın işçilerin öncülük ettiği, özneleştiği direnişlerin kazanılamamasının, somut bir kazanıma dönüşememesinin en büyük nedenlerinden biri kadın ve sınıf dayanışmasının buradan doğru o direnişi kazanma ve alma bilinci pratiğinin olmaması. Novamed’de aylarca süren direniş kadın dayanışması kazanmalı iddiasıyla yaklaşmak, dayanışma örgütleme, sadece ziyaret dayanışması değil koparıp alma bilinciyle oldu. ETF direnişi sadece ziyaretle kalan, kadın işçilerin her röportajda, söylemde dayanışma çağrısı yaptığına tanığız. 79 gün gece, gündüz nöbete kalınan bir direnişti. Kadınlar bakımından çok zorlayıcı noktaları vardı” diye konuştu.

Direnişin bayında sloganlara eşlik edemeyen, yumruk kalmayı bilmeyen, alkışlı tempoda bile çekingen olan kadın işçilerin birkaç hafta sonra yumrukları havada, sloganlara eşlik ettiğini anlatan Topal, işçilerin bilinç değişimini de şu sözlerle aktardı: “Sanem Dikmen’den tazminat ve fabrikada kalan haklarını alarak evlerine gitmeyi planlayan işçiler vardı. Daha sonra ilk yüzleşmeyi fabrikanın içindeki bahçeden dış kapıya çıktıklarında yaşadılar. Karşılarındakinin haklarını vermeme üzerine plan yaptığını anladılar. Bir müddet sonra fabrika kapanınca işçilerin ürettiği ürünler dururken, son ayın ücreti dahi verilmiyordu. Biliyorsunuz 3-4 kere fabrika önüne polis ve bekçi yığınağıyla makinalar ve işçilerin ürettiği ürünler kaçırıldı. İşçiler yerlerde sürüklendi, işkenceyle gözaltına alındı. İşçiler ‘Hırsız Sanem’ diye slogan atıyordu. Bir işçi şunu söyledi; ‘Asıl hırsız devlet. Arkasında devlet var. Biz Sanem dedik ama bütün yasalar onun, polisleri istediği gibi çağırıyor bizi gözaltına alıyorlar’. Hem bilinç sıçraması hem cins bilinci direnişte açığa çıktı.”

Direnişin sınıf mücadelesi yürüten örgütlerle buluşmamasının büyük eksiklik olduğunu söyleyen Topal, direnişin sonlanarak yasal mücadeleye evriltildiğini belirtti. 

Kadınlar öncülüğünde başlayan Farplas direnişinde kadınların, “Kazanamayacağımızı biliyoruz ama sınıf mücadelesine yazılır” diyerek direndiğini, iki patronun da kadın olduğu fabrikada sınıfsal  ayrımın çok net ortaya çıktığını anlatan Topal, Ağaç AŞ’de çalışan az sayıda kadın işçilerin örgütlenmesi ve taleplerinin görünür kılınması için çalışma yürütülmemesini eleştirdi.

Topal son olarak şunları söyledi: “Kadın İşçinin Sesi olarak mücadelenin ortasında çelişkilere tanık olmuş bir örgütlenmeyiz. Şimdiye kadar yaşadığımız tüm deneyimler nerede olursa olsun, sendikada, fabrikada, evde, derneklerde, semte kadınların kendilerini örgütleyebileceği, kadın işçinin kolektif aklını örgütleyebileceği, öz örgütlenmeye ihtiyacı var. Kolektif aklıyla sendikalarda daha güçlü bir örgütlenmeye ihtiyacı var. Kadının sınıf bilincinin, cins bilincinin geliştiği yerde sınıf mücadelesi ileriye sıçrar. Sınıf mücadelesinin devrim ve sosyalizm fikrinin kadın mücadelesine verdiği önem, kadınların vitrinin önünde olması dışında öz örgütlenmeyle kendi hakları için mücadele ederek erkek işçiden haklarını alarak sınıf mücadelesini sürdürebilir. Birlikte mücadele etmek için bulunduğumuz her alanda Kadın İşçinin Sesi olarak arayış ve çaba içindeyiz. Birlikte devrimi kadınlara kadını da devrime kazandıracağımıza inanıyorum.”

KORKUTAN: EV EMEKÇİSİ KADINLAR SÖYLEMEYE ÇEKİNİYORDU
Oturumda son sunumu İMECE-ev emekçilerinin kadın mücadelesi ve deneyimine ilişkin Tülay Korkutan yaptı. İMECE’nin 23 yıllık bir tarihinin olduğunu belirten Korkutan, bağımsız bir kadın örgütlenmesinin acil ihtiyaç duyulmasının ardından yürütülen tartışmalar sonrasında; karma örgütün kadın örgütlenmesinin önünü kesmemesi amacıyla “Örgütün olmadı yerde örgütlenelim” kararı aldıklarını ve Esenyurt’ta çalışmaya başladıklarını söyledi. Esenyurt’ta bugüne nazaran o yıllarda sınıf çelişkisinin oldukça derinden yaşandığını, villalı sitelerle çevrili tam orta yerinde ise memleketlerinden gelen yoksul emekçilerin yaşadığını kaydeden Korkutan, “Kadınlar ev temizliğine yürüyerek gidiyordu. Kimseye söyleyemiyorlardı başkasının evine temizliğe gittiklerini. Çünkü elalem ne der diye düşünüyordu. Örneğin benim halam yıllarca eşine söylemeden ev emekçiliğini yaptı” dedi. 

‘KAPI KAPI EV TEMİZLİĞİNE GİDEN KADINLARA ULAŞIYORLARDI’
Meclisler kurarak, iğneyle kuyu kazar gibi İMECE’nin örgütlenme çalışması yürüttüğünü 2003 yılında kurulduğunu kaydeden Korkutan, “Annem ev emekçisi. O İMECE’ye gidiyor, biz de gidip tiyatro dersi alıyorduk. Kapı kapı dolaşarak ev temizliğine giden kadınlara ulaşıyorlardı. Parça başı iş yapan ev eksenli kadınlar bir de ev kadınları var kendi evinde çalışan yeniden üretimin parçası. İlk kez Esenyurt gibi bir yerde sadece kadınların geldiği bir dernek kuruluyor” ifadelerini kullandı. 

‘BİZDE SENDİKAL BÜROKRASİ YOK’
Temizliğe giden kadınların bunu söylemeye çekinirken, bir süre sonra “gündelikçiyim” demeye başladığını söyleyen Korkutan, “Emek mücadelesiyle barış mücadelesi, antikapitalist mücadele, kadın mücadelemizin bunlardan bağımsız olmaması tartışmaları yürütüldü. Derneğimiz herkes geliyordu, Kürt bir kadın geldiğinde rahatsız oluyor mesela ama terk etmiyor, bir süre sonra değişip dönüşüyor. Özellikle ev emekçisi kadınların politik bilincini görmüş olduk. Emel Çelebi’nin gündelikçi belgeseli altın portakal aldı. Daha sonra basında da görünür oldu. Türkiye’nin birçok yerinde panellere davet edildi, kendilerini işçi olarak görmeyen kadınlar o panellerde kendini savundu ve neden İMECE’de örgütlendiklerini anlattı. Çok ciddi bir özgüvenle mücadelenin kadın mücadelesinin deneyimiyle, kurarken çok yukardan dayatan değil. Mesela bizde sendikal bürokrasisi yok çünkü herkes kadın” dedi. 

‘EV EMEKİLERİ ULUSLARARASI KONFERANSA KATILDI’
İMECE’nin mücadelesinde İLO C-189 maddesini ev işçilerine insana yaraşır sözleşme hazırlanması konusunda önemli bir yerde durduğunun altını çizen Korkutan, bir süre sonra sendika akademisi kurduklarını, ev emekçisi olan kadınların Antalya, Bursa ve İstanbul’da eğitim verdiğini aktardı. “Ev işçisi arkadaşlarımız yirmi yıldır bu işi yapıyor, bunun piri olmuş. Eğitimlerde nasıl kendini yormadan süreci atlatabilir bunun eğitimini verdi” diyen Korkutan, ev emekçisi kadınların Afrika’da 25 ülkenin katıldığı uluslararası bir kongreye katıldığını ekledi. Korkutan, “Bu sorunu sadece kendinden gören kadınlar, dünyanın diğer ülkelerindeki ev emekçisi kadınların da sorunlarının aynı olduğunu anlattı” diye konuştu. 

‘HAKKI GASP EDİLEN EV EMEKÇİSİ KADINLARIN DAVALARINI TAKİP EDİYORUZ’
Öte yandan ev emekçilerinin davalarını takip ettiklerini kaydeden Korkutan, yaşadıkları bir sorunu da şöyle aktardı “Devlet ev işçilerinde kadınları karşı karşıya getiriyor. İşverenden hakkımızı alacağız ama bir de erkek yaşıyor o evde. Fatma Aldal camdan düşmüştü, onun davasında bunu başaramadık ama başka bir davada erkeğe de dava açılmasını sağladık. Bir de 20-30 yıl bir yerde çalıştırılıp kapının önüne konan kadınların davasını takip etti. Ayten abla 14 yıl bir yerde çalışıyor yaşı ilerledikçe patron işe geliş günlerinin sayısını düşürüyor, bir gün kapının önüne koyuyor. Tüm hakları gasp edildi dava açtık. Patron davada 2 buçuk yıl geldi dedik, hukuk mücadelesi yürüttük kaybettiği haklarını geri aldık” dedi. 

‘GÖÇMEN İŞÇİLERE ULAŞMAMIZ DAHA ZOR’
Göçmen işçilerle ilgili de konuşan Korkutan, göçmen bir ev emekçisi kadının camdan düştüğünü, olayın üstünün hızla örtülmeye çalışıldığını kaydetti. Korkutan şöyle devam etti “Göçmen ev işçilerine ulaşmamız çok zor. Keza ev işçilerine ulaşmamız da çok zor. Bir fabrikadan gelmedikleri için tek tek kapıya gidiyoruz, onun bir tanıdığı oluyor o vasıtayla gidiyorsunuz. Bu durumda özellikle göçmen emekçilere gitmek çok zor. Kayıtsız çalışıyor zaten çoğu. Hak gasbı var. 2 milyona yakın ev işçisi var.”

Oturum soru cevap bölümüyle sona erdi.

Sempozyum bugün Şişli’deki Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Evi Tiyatro Salonu’nda devam edecek. İlk oturum saat 11.00’da başlayacak. (etha)

Tags: , ,


About the Author



Comments are closed.

Back to Top ↑